Mar 14, 2007

Tête en l'air

Dogumgunleri kimileri icin ozeldir, kimileri icin degil. Benim icin ise kendi dogumgunum cok ozel degildir, benim icin ozel olan insanlarin ki ozeldir. oz .. oze.. ozle... ozel...
Ama gecen yaz ki 35 yas partim unutulacak gibi degildi. Ilk muhtesem partim 25 yasimdaydi, o da cok guzeldi.
bundan sonraki kutlama ya 40ta ya da 45te, bakalim o zaman nasil hissettigime bagli.

Can Dundar'in "35 yasimda hayat ve ben" diye bir yazisi vardir bilinen bir de cok bilinmeyen bir ek vardir sonunda

Şayet mutluluğuma
Ege'nin mavi suları şahit olacaksa
Ve bundan sonra yaşayacağım herşeyde
sen olacaksan,
yaşım otuzbeş olmuş,
kırkbeş olmuş
farketmiyor benim için.
Yeter ki
yüreğimde ve bedenimde benimle birlikte yaşa



Bir de Ali Poyrazoglu'nun bir yazisini ekliyorum cok sevdigim icin.

"Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm. Mutfak işinden de anlarım. Donattım sofrayı. Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim. Bayağı da para gitti. Birinin yediğini öbürü yemez. Ötekinin içtiğini beriki içmez. Dört kişilik sofra kurdum. Mumları da yaktım. Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım. Müziği de ayarladım. Geldiler: 20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda ben ve bugünkü ben dördümüz. Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum. Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim. Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu. Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi. Yatıştırayım dedim. "Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı. Komşular alttan üstten duvarlara vurdular. Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı. Evin de içine ettiler. Bende kabahat. Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine. Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti yarın meçhuldür.. O halde ömür dediğin bir gündür, O da bugündür..

Benim ise bugün aklim havada, ne calismak istedi canim, ne müzik dinlemek ne de kitap okumak.
Bir ses duymak istedi canim, sadece bir ses.
sese ulasmak isteseydim belki cok rahat ulasirdim
gelen alelade, ruhsuz bir ses olacaksa, kalsin hic istemiyorum

o sesi cok olmus kaybedeli, bunu da artik kabullenmeli
Kaybetmek icin ne yaptim bir de onu bilebilsem
??????????????????????????????????????????????

8 comments:

thelunatic said...

neden

Anonymous said...

herkesin içinde bir delik var ve bu delik içinde yankılanan ses var ya da bir sessizlik.ve bizi,üç boyutumuzu düzleştirmek isteyene karşı korumak istiyoruz kendimizi,derinliğmizi ve deliğimizi.'farklı' olduğumuzu hissetmek ve hissettirmek istiyoruz.düz olmadığımızı kanıtlamak istercesine.kimisi sesi duymak istiyor yeniden,kimisi içindeki ses gitmesin istiyor.içimizdeki sesin yankılanabilmesi için o derinlik gerekli.umarım sesi tekrardan duyarsın içinde.neden kabullenmeli?

thelunatic said...

neden kaybedildi o ses?

Ben said...

thelunatic'e; hosgeldin, uzun zamandir yoktun. Sorunun cevabi comment olacak kadar kisa degil. Ya da su anda toparlayamiyorum.

"benim ben" in kim oldugunu da merak ettim ayrica. O sesi bir daha duymak imkansiz, köprünün altindan cok sular gecti....

thelunatic said...

köprünün altından çok sular geçti demek ne güzel ooh.

Anonymous said...

ses konusunda sana katılmıyorum sanırım.o sesi bir daha ne zaman duyacağını bilemezsin.duyamayabilirsin de.ama bilemezsin.bu durumda imkansız yargısı fazlasıyla kesin.dahası doğru değil.benim ben,prens ip arayan zat.

Ben said...

"köprünün altindan cok sular gecti" durumu kabullendirici, sifa niyetine bir deyimdir

Ben said...

dublör "ben"e:
sabah sabah beni güldürdün ya, merci yani. mailbox imi acar acmaz benden bana mail geldi, ne zaman yazmis olabilecegimi düsündüm, baktim sensin aslinda.
sen=ben=benim ben=esthète

yani sen de "iyimserler" tarafindasin, belki bir gün bir yerde yine karsima cikar o ses diyorsun. Ben ise genelde hayata iyimser yaklastigim halde bu konuda cok karamsarim. Zaman cevabi verecek bu soruya.

Orada bir blog var uzakta, o blog benim blogumdur....