May 29, 2007

gelinciklerin yarini olmazmis

Dün hava o kadar soguk ve yagmurluydu ki hic evden cikasim yoktu. Ama kocam illa da bir yere götürecekmis beni. Peki, hadi gidelim dedim. Dün resmi tatil oldugu icin heryer kapaliydi, ama o kadar mayismistim ki nereye gittigimi soracak kadar bile enerjim yoktu.



Aslinda cumartesi günü kesfetmis orayi. Kizlarin binicilik dersine gittigi yerin yakinlarinda bir yer. Gördügü anda benim bir anim gelmis aklina.
















Hesaplamalarimin sonucunda 5-6 yaslarindayken diyebilecegim bir bahar mevsiminde geciyor olay. Demek ki abim de 8-9 yaslarinda. O zamanlar yasadigimiz evin yakinlarinda bir gelincik tarlasi vardi. Abimle annemize gelincik toplamaya gitmistik. Ama yol düsündügümüzden daha uzun olmaliymis ki eve döndügümüzde annem panik icinde bizi aramaktan yorgun düsmüs ama benim anlayamadigim bir paradoksla bizi görünce mutlu olmayi abime kizarak göstermisti. Ben ise yürürken her adimda bir kirmizisi dusen gelinciklerin elimde kalan sade yesil saplarini anneme nasil versem düsüncesiyle o kadar mesguldum ki fikrin benden ciktigini söylemeyi bile akil edememistim.






Benim bir de 4 yasindayken mahallenin baloncusunun pesine takilip da kaybolmam, kayboldugumu fark ettigimde bir camiye girip, annem Sevim, babam Omer, onlari bulur musunuz demem ve camiden yapilan anonstan sonra annemin beni gelip alma hikayesi var ki baloncu gecerken birileri muhakkak kolumdan, elimden tutar alip basimi gitmeyeyim diye.
Olayda bir benden hizli yürüyen baloncu, ve bir de terbiye kurallarina bagli kalip baloncuya yuksek sesle bagirmadan ona yetismeye calisan ben var. Hata kimde söyleyin bakalim.



Ek: aldigim bir mail'e cevap: gelincik resmi bozulmamis ben onu oraya bozup koydum. Hani gecmisten bir ani ya, ona gonderme flu flu. of bi de her seyi aciklama durumunda kalmasam. Saruman kimdir? kim degildir?

May 25, 2007

25 Mayis'in anlam ve önemi

10 yil once bugün....

bari evlenelim olup kendimize büyük bir parti yapmistik.

hayatimda unutamayacagim anlar
*gelinligin icinde kendimi kiyafet balosunda hissederken salona girdigimiz anda dört yüz elli davetlinin cogunlugunu olusturan arkadaslarimizin tezahuratlarinin coskusundan saskina dönen akrabalar
*rahmetli kayinpederimin mutluluk dolu bakislarini hafizasina kazircasina üstümüzde sabitlemesi (ben de seni hic unutmuyorum)
*parti sonrasi saat sabah 4, elimde sigara, agriyan ciplak ayaklarim ve parti boyunca hic oturmadigim icin oradan oraya sürünmekten grilesen gelinlikle sinir icinde arabalardan birinde unutulan bavulumu ciraganin lobisinde turlayarak beklemem
*bavulu getiren abilerimin "hadi iskembeciye" teklifine gayet asabi bicimde "ne iskembecisi,aaaaaaa, bu gece evlenmis oldugumu unuttunuz mu, rahat biraksanizaaa" dememle abilerimin "ne dedik simdi"yle olayin hala farkinda olmamalari
*Ciragandan ayrilirken bindigimiz taksinin soförünün "ooooo simdi hangi lüks semte gidicez" bakislarinin o zamanlar hala insaat halinde oldugu icin camur icindeki siteye girdigimizde hayal kirikligina dönüsmesi

liste uzun...

ex-Shell gurubuna

Sophia ve Bruno Banda Aceh'den Londra'ya tasiniyor. Sabahin ilk maili bu kadar mi güzel olur. Londra ne ki, üc adimlik yol. 11 yil sonra tekrar onlari görebilme ihtimali bile neseme nese katti.

laylaylaylaylaaaaaaaa laylaylaylaylaaaaaaaaaaaaa

May 24, 2007

Keyser Söze

Bu hafta tv de Ben Stiller haftasi ilan edilmis olmali. There's something About Mary, Along Came Polly ve Meet the Parents dan sonra bu aksam da Meet the Fockers. Ekrana bakip bos bir gülümsemeyle bakip beynimi hic ama hic calistirmadan zaman gecirmek neseli oluyor.
Hafif filmleri hafif yemekle desteklemek lazim, peynir-karpuz, mis mis.
The Usual Suspects de tekrar seyredilmeli.
Keske Kevin Spacey haftasi olsaydi.

May 23, 2007

à Paris


Bir süredir yazmayisimin bircok nedeni olabilirdi ama sadece iki nedencik var. Birincisi icimden yazmak gelmedi ve hatta blogu kapatmayi da düsündüm, bunun da nedeni vardir tabii ama ben konuyu saptirmak istemiyorum. Ikinci neden ise uzun bir haftasonu tatili yapmis olmamiz. Bu sefer arabaya atlayip en cok sevdigim ikinci sehir Parise gittik. Parise ilk gittigimde 25 yasindaydim. Sonuncuda ise 36. Ara seferleri saymiyorum, herseyin ilki ozeldir ya, ben de sonuncu geziyi ilkiyle kiyasladim. Paris hep güzel, hep büyülü... Ya da ben cok sevdigim icin cirkin taraflarini görmüyorum.

11 yildaki en belirgin fark güvenlikciler ve dilencilerin sayisi. Bu iki gurup her an heryerde olabilirler. Dilenciler ellerinde bir kagit parcasi yanasiyorlar "do you speak english", kagitta ise "I am from Bosnia....". Turistik yerlerde yogunlasmislar dogal olarak. Her ne kadar turist turist dolasmayi sevmesek de bu sefer kizlara rehberlik yaptik. Onlar da yürüme ve metroyla gezmede yaslarindan büyük performans sergilediler. Bazi tespitleri yazmadan gecemiyorum:

-Kizlar, özellikle Berfin cok güzel fotolar cekti, bir sanatci tarafindan da onaylanan sanatci yaklasimi var. (övünüyorum iste n'olcak)

-Fransa'nin en ünlü hapishanesi La Conciergerie ve Marie Antoinette'in hikayesi kizlara cok ilginc geldi. Cenevreye döndügümüzde ilk is internetten Marie Antoinette'in resmini bulmak oldu, hücrede Marie Antoinette arkasi dönük durdugu ucun kizlar yüzünü, bir de isledigi sucu merak ediyorlardi.


-Istanbulda Aya Sofya'nin üzerimdeki meditasyon etkisini Paris'te de Sacré Coeur de yasiyorum. Acaba daha önceki yasamlarimdan birinde rahibe falan miydim, arastirmali










-Hernekadar alisveris olayi beni baysa da Virgin Megastore'da gecirdigim saatler cok verimliydi:)

-Alisveris demisken onemli bir mesele aklima geldi; dolasilamayacak kadar yagan yagmurdan kacip bir magazaya girdigimizde sokakta da farkettigim bir sey ciddi boyutlara ulasti.Bayanlara sesleniyorum: Dünya nüfusunda kadinlarin erkeklere oranla fazla olusunu (özellikle yeni nesilde bu oran cok yüksek), ve olan erkeklerin bir kisminin da tercihini hemcinslerinden yana kullandiklarini göz önüne alirsak sevgililerinizin, kocalarinizin degerini bilin derim:). Ozellikle erkek reyonlarindaki musteri danismanlari (bildigimiz tezgahtar yani) hem cok yakisikli hem de gay di. Onlara karsi degilim ama doganin dengesini bozuyorlar iste.

-Yaz modasi bayanlar icin oldukca feminen olsa da sokaktaki bayanlar erkeksi giyinmeyi tercih ediyor. Bunu da anlayamiyorum, ve de ben belki de geri kafaliyim, ama kadin kadinligini erkek erkekligini bilsin derim, baska bir sey demem.

-Kizlara Disneyland sürprizi yaptik ve gelmisken Auberge de Cendrillon da yemegimizi yiyelim, kizlarin hosuna gider prenslerin prenseslerin ortalikta dolasmasi dedik ama, kizlar cool takilip, prenseslerin pesinden diger cocuklar gibi kosturmak yerine, "istiyorlarsa masamiza gelsinler, bizimle fotograf cektirsinler" diyip, prensesler ortaliktan cekilince onlarin tahtinda hertürlü prenses karizmasini yok edici hareketlerde bulununca restoranin fotografcisinin saclari diken diken oldu

-Bir sonraki yasamimda Disneyland karakterlerinden biri olmaya karar verdim. Bütün gün boyunca milleti eglendirip, ortalikta boy göstermek güzel bir sey olmali. Performans degerlendirmeleri kac cocuga imza verildi, kaci sarildi, kaci korktu üzerinden mi oluyor acaba. Ya da, "su Cendrillon var ya, nasil hirsli bilemezsin, hem Prince Charmantla gezip tozuyor hem de Uyuyan Güzelin uyumasini firsat bilip onun prensiyle gizli gizli bulusuyor, kulis yapiyor aklinca" gibi dedikodular oluyor mudur.

-Paris benim gibi romantizm özürlü birisini bile gecici olarak romantik yapabiliyor, özellikle Arc de Triomphe'un tepesinde, tanrim ne güzel bir duygu öyle, gece saatlerce kalabilirim orada, ama mümkün mü. Tam sevgilime sarilmisim, biri kolumdan cekiyor "annneeee cisim geldiiii", öbürü sevgilimin tepesinde "eiffel i yakindan görebilir miyiz babaaa".

-Washington sokagindaki otelde kalip, ilk aksam cin restorantinda, ikinci aksam Léon de Bruxelles de, bir oglen yemegini dönercide yiyince "neredeyim ben" oldum ama yapacak bir sey yok, restoranlari kizlar secti. Iste bunlar benim minik gourmet lerim.








May 11, 2007

BENden degil

Bir arkadasimin arkadasi demis ki;

"Insanlar yasadikça ihtiyarladiklarini sanirlar ama aslinda yasamadiklari zaman ihtiyarlarlar"

May 10, 2007

HAYIRLISI...

Bu aralar bir sürü karar vermek gereken konular söz konusu oldu. Kararimizi da verdik, durumu Allaha havale ettik, bir sürü "hayirlisi olsun" nakaratlari esliginde. Ben de böyle yuvarlak kelimeleri sevmem ama ne zaman. Karar vermeden, harekete gecmeden dendiginde sevmem. Uzerimize düsen görevi yerine getirdigimize göre simdi de sonuclarin, olacaklarin ve olmayacaklarin hakkimizda hayirli olacagini umuyoruz.

önümüzdeki haftalarda gerceklesme ihtimali olan degisiklikleri ailemizi tümden etkiledigi icin cok düsündük, tartistik ve bazi kararlar aldik. Yok öyle kötü seyler gelmesin akliniza, ayrilik gayrilik yok, mutsuzluk yok, nesemiz cok...

Diyecegim o ki, kimileri daha karar bile vermeden "hayirlisi" diyerek sorumlulugu üstlenmez, kimileri de düsünür, kafasindakini uygular ve sonucu üst mercilere havale eder ayni "hayirlisi" kelimesiyle.

Sadece ve sadece beni etkileyen konular olsaydi sanirim gencligimde nasilsam simdi de ayni cesaret ve gözü karalikla kararlar verir, "hayirlisi, mayirlisi bilmem, böyle istiyorum, bedeli ne olursa olsun böyle yasiyorum" derdim. ahh genclik gibisi var mi... gecmise dönüp de baktigimda aldigim ve uyguladigim kararlarin riski de getirisi de yüksekmis gibi bir özet cikarabiliyorum. Iyi bir yatirimci olabilirmisim aslinda. Pismanliklar, keskeler ne kadar uzak kavramlar. Acaba bu acemi sansi mi, bir gün "yasama mesleginde artik profesyonel guruba aitsiniz sansinizin bir kismini almak zorundayiz" denir mi, yoksa hayat bir gün ... bu konu daha sonra degerlendirilmeli.

Bir de isin farkli bir yönü var; Ya hayirlisi diye bir sey yoksa. Zamanin birinde birisinin yazdigi bir mektupta bir kac satirda bir berber bir berbere... ayyyyyyyy dilin kemigi yok ama elin kemigi olduguna göre yazdiklarimi kontrol edebilmeliyim ama bazen edemiyorum, sacmaliyorum. neyse, ben birisinden, daha dogrusu onun bir mektubundan bahsediyordum.
"...ve bazen şunu düşünüyorum...bize yazılan hayat taki rolleri oynuyoruz ...bazen kötü bazen iyi bazende hüznü yaşıyoruz burada .... ruhumuzu bedenimizi terbiye ediyoruz... çoğu zaman yaptıklarımız vede yapacaklarımız aldığımız kararlar tamamen bize ait... onun için kimseyi sorumlu tutmamak lazım...geçmişte bende hatalar yaptım bu şimdi yapmayacağım anlamına gelmez..." "...belki bizde dersler aldık bunlardan...buda yaşandı...sırf yaşadık diyebilmek için..."
(en güzel üc nokta kullanma yarismasina resmi olarak katilmasam da onur ödülü alabilecegimi düsünüyorum)

Bize yazilan rollerle beraber senaryo da daha önceden yazilmis olarak mi sahneye cikiyoruz. Yoksa sadece rollerimiz belli de dogaclama mi yapiyoruz.
Senaryo belliyse hayirlisi diye bir sey yok aslinda, ne yasanacaksa yasanacak
Ya belli degilse, o zaman rolleri mi iyi ogrenmek gerekiyor
...

May 9, 2007

80 günde devr-i alem

Gecenlerde dünya turu söz konusu olunca sanal bir dünya haritasi actim. Konu kafamda dallanip budaklandi en son dostlari ziyarete dayandi.
"Vize" gercegini düsünmeden habersiz kapiyi calip "ben geldiiiiiiiim" diyecegim dostlarimi düsündüm.

Habersiz gideceksem bu turda sadece Türkler olmaliydi. Yabanci dostlarima ziyareti ikinci tura birakiyorum, ne kadar samimi olursak olalim yine de nezaketen haber vermek gerekiyor onlara.
Daha önce bazilarini görmüs olsam da "cat kapi" dünya turumda programa dahil olacak yerleri siraladim; Brunei, Addis Ababa, Banda Aceh, Angola, Misir, Cezayir, Galicia, Barselona, Brüksel, Amsterdam, Helsinki, Londra, Dublin, Moskova, Kazakistan, Shakalin, Osaka, Beijing.... simdi aklima gelmeyenler kusuruma bakmayin olur mu.

Her ne kadar e-mail, msn, gmail, skype dostlugumuzun devam etmesini sagladiysa da aramizda ekran olmadan, gözlerimizin icine bakarak konusmak lazim, sarkilar söylemek, raki bardaklarimizi webcam yerine birbirlerine tokusturmak lazim, zaman icinde olusan ailelerimizi, dogan cocuklarimizi tanistirmak lazim, Mediterraneo geceleri düzenlemek lazim, gülmekten yerlerde sürünmek lazim, sessizligi paylasmak lazim.........

Yola cikmak lazim.............................................................................

May 2, 2007

Cöken program nedeniyle ofiste iki anlamsiz gün gecti. Ve ben yarin is stresi yerine güzel bir gün gecirecegimi düsündügüm icin mutluyum.

hangi valizi alsam
icine neler koysam
sabah taxiyi kacta cagirsam

nes'eli ol ki genc kalasiiiiiiiiin
bu dunyadan da zevk alasiiiiiiiiiin

laylaylaylaaaaaa

May 1, 2007

1 Mayis


08:00 Hava taptaze, serin. insan fresh fresh oluyo
08:20 Rue de Marché müge buketleriyle dolu
08:30 Bankadayim, 1 Mayis'i calisarak kutluyoruz
08:30 program 1 mayisi tatil kabul etmis 2sine atlamis
calisamiyoruz
12:00 Hala calisamiyoruz
Zorunlu bir tatil oldu
Bunun acisi aksama cikacak...
Orada bir blog var uzakta, o blog benim blogumdur....