Aug 22, 2008

BIZ NASIL GELDIK BU HALE

Saat gecenin onu. Bir barin onundeyiz. Sandra ve ben. Onun icin cok ozel bir gunu kutluyoruz. Disarida onbes-yirmi kisilik bir gurup insan. Kiminin elinde sarap kadehi, kiminde bira bardagi. Yuzlerde hafif tebessumler ya da yayvan gulusler, kiminde de ortaligi cinlatan kahkahalar…

Sigara icmedigimiz zaman iceriye giriyoruz.

Xavier, Ispanya’dan saf gelip, playboya cevrilen bir adam. Cocuk desem daha dogru. Kendini dunyanin en cekici erkegi saniyor. Hadi dunyanin olmasin, Isvicre’nin. Turk oldugumu ogrenince Turkce kelimeler duymak istiyor. Anlamsiz. Arkadasim zorluyor
- hadi konus kiz
- ay ne konusayim bununla
israrlar sonucu agzimdan zorla cikiyor bir seyler
- Ay ne konusayim senle salak salak ....
Kelimelerin onemi yok. Karsimda kendini maymuna cevirmis bir cocuk, sac sakal biyik karmakarisik. Orman kackini haberi yok. Evladim, git tras ol, yuzun gozun ciksin ortaya. O hala kendini seksapel prensi sansin.

Xavier nasil geldin bu hale??

Ara ara Antoine geliyor. Ben tanimiyorum, ama ayip olmasin diye taniyormus gibi yapiyorum. Bir zamanlar tanismisiz... haberim yok. Konusurken bir ara onu anlayip anlamadigimdan emin olamiyor. Saniyor ki fransizcam yetersiz. Konu fransizca degil Antoine, erkeklik egonu ne zaman birakacaksin da kendin olacaksin, onu bekliyorum.

Sandrayla yillar once nasil tanistiklarini anlatiyor. Ortada imaj simgesi bir motor var ama Sandra hatirlamiyor. Antoine senelerce hic yasanmamis bir sahne uzerine hikayeyi kurmus.
- Motorumdan inerken Sandra’nin beni seyrettigini fark ettim
- Ne motoru??
- Motoru hatirlamiyor musun?
- Hayir
- Yani motordan inisim degil miydi seni etkileyen?
- Hayir
- O zaman anlatacak hic bir sey yok, senaryo bastan degisti.
Antoine gulusunun gizleyemedigi pisman gozleriyle konusuyor.

Nasil geldin bu hale Antoine?

Saat onbiri geciyor, barin sahibi ortalikta dolaniyor, kapatma saati. Biz daha yeni baslamistik halbuki.

Inatla barin onundeyiz. Son kalan uc bes kisi.

Birisi yaklasiyor yanimiza olabildigince sempatik olmaya calisarak. Sandra da ben de hemen anliyoruz kotu niyeti. Gorunmeyen kalkanlarimizi aktif hale getiriyoruz. Telepati gucumuzle anlasip zararli erkegi kalkanlarimizin disinda tutuyoruz. Ama azimli, yilmiyor. Kalkanlarimizi gecmeye kararli. Sandra bir ara yok oldugunda “eee, anlat bakalim” diyor. Tovbe tovbe, ne anlatayim? Sen kimsin?
Icimden “Turkum, dogruyum, caliskanim” demek geliyor ama fransizcada uyumlu kelimeler olmadigi icin, “Turkum, evliyim, hic bir sey aramiyorum” diyorum. Sandra geri geliyor, kalkanlar aktif ama merak agir basmis. Nesin, in misin, cin misin… soruyor ha babam.
Annesi alman, babasi isvicreli, dede kamerunlu (belliydi bir karisiklik oldugu), evli degil, uc cocugu var, gozler ses bes bakiyor, elinde sonuk bir puro, ustunde yillarin asinmasina dayanamamis, tenini de iyice mat, boguk gosteren kahverengi bir takim elbise, antipatikligi limit asimindan faiz islemis ......

Nasil geldin bu hale Daniel?

Baska bir bara gidiyoruz.

Masayi tesadufen paylastigimiz gurup uc kiz uc erkekten olusuyor. Karsimizdaki yirmibes yaslarinda bir cocugun ustunde Fenerbahce tshirtu goruyoruz. Ogrenmezsek catlariz.
Canakkale maden celikde calismis, patronu koyu fenerbahceli, o hediye etmis tshirtu. Nasil oluyor anlamiyorum gecenin ikisinde Turkiyedeki universite sistemini tartisiyoruz. Kizlar asik suratlarla masayi terk ediyor.

Nasil geldiniz bu hale kizlar?

O bardan da ayriliyoruz. Karsida oryantal havali bir baska bar, ama onlar da kapatmak uzere. Eve gitmekten baska care yok. Taksi duragina dogru yuruyoruz. Sokakta bir biz bir de kopek. Cenevrede sokak kopegi olmaz ki.

Nasil geldin bu hale kopek?

Taksiyi beklerken “nasil geldik bu hale” diyerek guluyoruz her kadeh kaldirisimizda yaptigimiz gibi.
Orada bir blog var uzakta, o blog benim blogumdur....