Apr 23, 2007

Cenevre-Tren-Buzlar Kralicesi-Plath-Kahve-Sigara-Basel

Calismadigim yillarda aliskanlik haline gelen Paris'e tek basima yaptigim tren yolculuklarini özlemistim. Bu aralar öyle bir seyahat hazirligi icindeyken Basel'deki arkadasim cagirdi. Dün sabah kitaplarim ve müzigimle atladim trene.

Tasitlarda kitap okuyabilen, yazi yazabilen sansli insanlardanim. Bazilari varki iki kelimelik sms mesaji yazarken ya da tabelalari okurken mideleri bulanir.
Sansimi sonuna kadar zorlayip uzun yollarda ters tarafa oturmayi da seviyorum. Gidecegim yönü görmektense gectigim yollari görmek bana daha cok keyif veriyor.
Trene binenlerin cogu trenin gidis yönünde yer bulmak icin atak davraninca bana da "ya sundadir ya bunda....." diyerek bir koltuk secme lüksü verildi. Degmeyin keyfime, nasil güzel yerlesmisim, sanirsiniz evimdeyim, kirmizi kanepemde yayilmisim. Müzigi ayarlamisim, kitabimi acmisim, hava günesli, piril piril, sessizlik hakim ortaliga. Karsimda 70 yaslarinda, hos, zarif, ama bakislariyla buz gibi hava yaratan bir bayan oturuyor. Tipik yasli Isvicreli bakislarina sahip olan bayanla iletisim kurma gibi bir derdim yok cok sükür. Aksi olsaydi bu benim icin 2007 senesine damga vuracak bir dert olurdu. Ama sacimdan, basimdan Isvicreli olmadigimin farkinda, kitabimin kapagini görmeye calisiyor kisik gözlerle. Inatlasip kitabi katlayabilirim de, ama tam tersini yapip aramizdaki kücük servis masasinin ortasina koyuyorum. Gözlerinin elimden masaya kayisini ama bu esnada ojemin renginde hafif bir duraklayisini keyifle seyrediyorum. kitabin adinin yarisini anlayip yarisini anlamayisina katkida bulunmak icin kulakliklardan tasan müzigin sesini aciyorum. Gözleri iyice kisiliyor, ve bir süre sonra zorla kapaniyor. Cünkü beni incelediginin farkinda oldugumu fark ediyor.

Ozellikle Türk diyemem ama yabanci düsmani oldugu herhalinden belli olan bayan daha fazla kapali tutamadigi gözlerini soldaki adama dikiyor. Onda fazla zaman kaybetmiyor, nasil olsa Japonlar dünyada genel kabul görmüs insanlar, ne ziyaretci ne de ev sahibi olarak siniflandirilmayan bir millet. Japonun karsisindaki adamda bir süre oyalanan gözlerle beraber zaten ince olan dudaklari bir cizgi halini aliyor. El Pais okuyan orta yasli adam bu cizginin farkinda degil, farkinda olsa da anlamini düsünecek degil. Ne zaman nasil basladigini bilmedigim bir önyargim tekrar ortaya cikiyor; dudaklar inceldikce antipatiklik artar.

Buzlar kralicesi tekrar gözlerini kapatmak ihtiyacinda, ama manzara da güzel. Ve herseyin suclusu benmisim gibi yokolan dudaklariyla bana meydan okuyor. Ben de kadim dostumun sinavi nasil gecmistir merakiyla kralicenin anlamadigi dilden kitap ve müzige bir de konusma ekliyorum. Biletler numarali olmadigi icin kralice yerini degistirip beni ve kendisini huzura kavusturuyor.

Sylvia Plath'in Günceleri'ni okurken seneler önce okudugum Sirca Fanus'u ve "Mad Girl's Love Song" siirini tekrar okumaya karar veriyorum. Plath'in yaklasik 50 yil önce duygularini, düsüncelerini ifade etme cesaretine bir kez daha hayran kaliyorum. (Cesaret, hele ki bir kadinin cesareti, önemli bir sey, bu konuda da yazmak istiyorum). Gecen yarim yüzyilin bazi satirlari eskitememis olmasi ne hos.

-"...Suclamak icin ortada bir hakkin olmadigi ama gene de bir bicimde bir inanc ve güven ufalanmasi oldugu duygusu. Bir insani biricik olmaktan olagan olma durumuna indirerek de olsa, bir ussallastirma, bir hosgörme yolu oldugu duygusu...."
Tesadüftür ki "Perdeler ve Degerler" baslikli yazima dün bir yorum gelmisti. Yeni tanisilanlara bastan on puan ya da sifir vermek, arada degerlendirme yapmak üzerine.
Plath'in 50 yillik düsüncelerini paylasinca geri kafali mi oluyorum.
"Ortada suclamak icin hakkin yok ama inancini kaybediyorsun" bu enteresan bir sey. "Hakkin yok" onemli bir nokta. Ama O insani biriciklikten olaganliga indirerek aklinca ve bencilce Onu yok etmiyorsun. Ama bunun da eski-biricik icin ne büyük bir ceza oldugunu düsünmüyorsun. Bir zamanlar bütün özel haklara sahip olmak ama olaganlastirilinca verilenle yetinmenin gurur kiriciligi, siradan olmak...
Iliski kesilse, tarihe gömülse her iki taraf icin de daha hayirli olacak. Iste bu noktada cesaret giriyor sahneye. Cesaret önemli...

O kadar cok satir var ki bu kitapta anlamini düsüne düsüne okudugum. Ama yine de depresif tarafini unutamiyorum Plath'in. Bu kadar karmasik, hüzünlü mü olunmali. Hele hayattan kendi rizasiyla cekip gitmesi. Benim icin hic kolay degil bunu anlamak. Daha hayatta tadina varilacak bir cok sey varken.... Görülecek yerler, yasanacak iliskiler, güldürecek ve aglatacak olaylar... Acaba mutluluk genetik mi....., degil bence.
Karakter gibi dogarken insana hediye edilen bir özellik mi.....
Belki

Bence Basel Cenevre'den daha güzel bir sehir.
Basel dönüsündeki tren yolculugunu ise bir süredir yazmayi planladigim bir mektup ve uykuyla geciriyorum. Zamansiz uykunun bedeli ise bu saatte hala uyuyamamis olmak, olsun, en azindan beynimdeki kelimelerin bir kismini bosalttigim icin rahatim.
Koyun yerine yildizlari saymali...

1 comment:

Anonymous said...

denge-ayari.blogspot.com is very informative. The article is very professionally written. I enjoy reading denge-ayari.blogspot.com every day.
money loans
bad credit loans

Orada bir blog var uzakta, o blog benim blogumdur....