Feb 7, 2007

Eskilerden - 3

BEBEK GOZUYLE

Siz bakmayın benim böyle sessiz olduğuma. Ben herseyin farkındayım, kim ne yapıyor, çevremde neler olup bitiyor. Olan biteni anlamadan yaşadığımı mı düşünüyorsunuz? Yanılıyorsunuz.

Neler yapabildiğimi sizlerle paylaşmadan önce hayatımın en önemli olayı olduğu için önce doğduğum günü anlatmam gerekiyor.

Dünyayla tanışmamın bir gün öncesi çok keyifliydi. Anneme şaka yapmak istedim,doğacakmışım gibi yaptım. Hastaneye bir gidişi vardı ki evlere şenlik. Hastane çantası yerine havuz çantasını alıp çıkmıştı evden. Haline üzüldüm, şakayı bitirdim de eve döndü kimselere rezil olmadan.

O gece beni aldı bir telaş. Eninde sonunda çıkacaktım dışarıya ama ne zaman? Bir taraftan merak ediyordum annem, babam nasıl, dünya nasıl, evimiz nasıl. Öbür taraftan da korkuyordum simbiyoz hayatımızın bitmesinden. Döndüm durdum küçücük odamda, karar veremedim. Sabaha kadar ben döndüm, annem döndü. Sonunda çıkmaya karar verdim.

Dün gibi hatırlıyorum, babamla kahvaltılarını yapıyorlar, sonra evin içinde bir aşağı bir yukarı yürüyorlar, babam sancılar beş dakikaya düştü, gidelim diyor – bu sefer doğru çantayla – hastaneye gidiyorlar.

Ben odamdan çıkmak istiyorum, annem yürüyor. Annem sancıdan kıvranıyor, ben çıkmak istiyorum.

Merak ediyorlar kız mıyım, erkek miyim, kime benziyorum.

Tanıdık bir müzik sesi yaklaşıyor iyice. Aylar öncesinden annem seçmişti ben doğarken Türkçe duyayım diye. “Yağmur ol kızım, umutlarımıza su ver, minicik ellerinle bir yol göster…. Dört bir mevsim sana bahar gelecek, aşık ol kızım aşkına sahip ol kızım, duygularına kulak ver dayan kızım….”

6 Ağustos, yağmurlu bir yaz gecesi, çok uzun bir yolculuktan sonra saat 02:00 de dünyaya geliyorum. Doktor kızınız oldu diyor, annem ağlıyor, babam şaşkın. Ben ne yapacağımı bilemiyorum, hemşire beni annemin kucağına yerleştiriyor. Her şey ışık hızıyla oluyor sanki. Göbek kordonumu babam kesiyor, ağlamıyorum. Annem şaşırıyor niye ağlamadım diye. Aylarca o küçücük odaya sıkışıp kalmışım, elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırmışım, açık havaya çıkıp da rahatlayınca ağlanmaz ki.

Adımı soruyorlar, babam “Dicle” diyor, “tanıştığımız yerin anısını kızımız yaşatsın”, annem ekliyor “Elif Dicle”. Bir kart hazırlayıp yatağıma aşıyorlar, Elif Dicle, 50cm, 3.5 kg. Artık benim de bir kimliğim var, ben de bir bireyim.

O muhteşem gecenin üstünden iki ay geçti. Iki aydır olan biten herşeyi öğrenmeye, anlamaya çalışıyorum.
Minik yatağımda minik bedenimi görünce benim bir bitki gibi sadece büyüdüğümü sanıyorsunuz. Doğru, büyüyorum ama büyürken de neler öğreniyorum, neler…..

Tad alabiliyorum.
Her gün farklı süt içiyorum; kekikli, fesleğenli, rezeneli, naneli…. Biriniz söyleyin anneme, sade sütü özledim ben.

Duyuyorum.
Annem hep konuşuyor benimle, mutfakta bile bir yandan yemek pişirirken öbür yandan yemek tarifi anlatıyor. Şimdiden en az on çeşit yemek tarifi biliyorum.

Rüya görüyorum.
Iki gece önce ilk rüyami gordum. Ne rüyaydı öyle, yok yok rüya değil, kabus. Önümde bir bereket tanrıçası, salkım salkım göğüsleri olan. Ağzım kulaklarımda, hangisinden süt emsem şaşırıyorum. Sonra uğultu halinde yükselen bir ses, ne oluyor demeye kalmadan benim gibi yüzlerce minik yaratık. Bereket tanrıçasına doğru koşuyorlar beni bir kenara atıp. “Beni de aranıza alıııııın” diye haykırırken bir baktım babamın kucağındayım. Çığlıklarıma koşup gelmiş. Babam iyi bir adam. Beni yemek masasına hep kucağında götürüyor. Çok da komik, güldürüyor beni her zaman.


Görüyorum.
Renkler, şekiller, değişik yüzler, eşyalar, çiçekler, bulutlar….Ne kadar çok şey varmış bu dünyada görülecek. Keşke daha önce doğsaymışım diye hayıflanmıyor değilim. Hele geçen hafta gördüğüm denizden çok etkilendim. Annem “bu daha bir şey değil, Akdeniz’i Kaş’tan seyredeceğiz seninle, mavi orada mavi, güneş orada güneş” diyordu.

Merak ediyorum.
Ne zaman saçım uzayacak? Ben de yürüyebilecek miyim? Sütten başka birşey yemem gerekirse nasil başaracağım? Daha bir çok konuyu merak ediyorum ama henüz yanıt bulabilmiş değilim.

Algılıyorum.
Annemin tenini, babamın kucağını, yumuşacık okşamaları, ellerime kondurulan öpücükleri. Hepsi çok hoşuma gidiyor.

Kokluyorum.
Evimiz buram buram sevgi kokuyor. ????? Bakın bunu işte tarif edemiyorum şimdi, ama öğrendiğim gün sizlere farklı hikayeler anlatacağım sevgi dolu, aşk dolu.

Ne dedim ben? Aşk da nereden çıktı? Aşk?

Anımsadım, annem bir gün onu da anlatacağını söylemişti.

No comments:

Orada bir blog var uzakta, o blog benim blogumdur....