Feb 7, 2007

Eskilerden - 2

BENDEN İZLER

Bak şu baş parmağımın altında yay gibi olan çizgi var ya , o hayat çizgisi. Neyse ki uzun olması yaşanacak süreyi belirtmiyor. 100 yaşına kadar istemiyorum ben, herşeyi tadında bırakmalı, abartmamalı. Bu çizginin bana anlattığı yaşamsal enerjimin ve canlılığımın çok yüksek olduğu. Aynı anda bin türlü işle uğraşmamın sorumlusu bu çizgi olsa gerek.

Hayat çizgisinin yanındaki de akıl çizgisi. Nasıl yorumlasam ki bunu? İlkinden uzak olduğuna göre aklım bir yerde, hayatım başka yerde. Yok, olmadı, beğenmedim. Ama kitap da benzeri şeyler söylüyor. Beynim vücudumu iyi kontrol edemiyormuş. Bunu bilmek için kitaba bakmaya gerek yok ki. “ Nasıl böyle bir şey yapabildin ? Akıl var, mantık var….. “ diyenleri duyuyorum da çok olan aklımı yine doğru kullanamıyorum.

Gelelim üçüncü çizgiye. Bunun adı da ‘kader’. Bunca yıldır inanmadığım kader burada, elimin ortasında duruyormuş da haberim yok. Olmadı, kader denen şu incecik çizgi ikiye bölünmüş başka bir çizgiyle. Yolun yarısını mı gösteriyor? 35imde birşeyler mi olacak? Merak ettim şimdi. Bakalım ne diyor kitabımız…Hımmm, kariyer değişikliği olabilirmiş. Üç beş seneye görürüz ne olacağını.

Bence en önemlisi kalp çizgisi. Ama bu konuya seninle hiç girmeyelim. Gün gelir “ama anne, sen de gençken….” diye başlarsın, benim de ‘çok sevgilim oldu ama tek bir aşkım’ı anlatacak ne sözüm olur, ne de yüzüm.

Hayatımız avuç içi kadar küçük bir yerde, yok düpedüz avuç içimizde geçiyor anlaşılan. Sen yine de inanma bunlara.

Ben sana inanma diyorum, sen elini uzatıyorsun bana. Senin çizgilerine bakmak istemiyorum ki. Hele hele çizgilerle hayatını şekillendirmeni hiç istemiyorum. Hayatı bir roman gibi yaşamanı düşlüyorum. İçinde mutluluk, hüzün, neşe, keder, ayrılık, kavuşma, sevgi, nefret, dostluk, ihanet, pişmanlık, gurur, kazanç, kayıp…. herşey ama herşey olmalı.

Sen sana verilen hayatı olabildiğince yaşamalısın sınırlara bağlı kalmadan. Herşeyin anlamini doyasıya yaşayarak öğrenmelisin. Ataol Behramoğlu’nun mısralarında aramalısın yaşamanın, ama dolu dolu yaşamanın anlamını “….yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi….kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına, dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı….”.

Sana hiçbirşey öğretmek istemiyorum kendine dair. Doğruyu yanlışı anlatmak istemiyorum. İnsan gibi insan olmanın püf noktalarından bahsetmek istemiyorum. Dur bir dakika, yanlış söyledim. Anlatmak istediğim birşey var aslında, ama anlar mısın bilmiyorum. Hem çok kolay, hem de çok zor. Herkes yapabildiğini iddia eder, çocuk oyuncağı der. Doğru aslında, şimdiye kadar kalbi ve beyni henüz kirlenmemiş küçük çocukların bunu yapabildiğini gördüm. Bir de yaşlılar var, ama onlar da çocuklaştıkları için başarıyorlar ya.

Sana anlatmak istediğim ‘duygularını ve düşüncelerini yalın bir dille, olduğu gibi ifade edebilme’ başarısı. “Bundan kolayı mı var?” deme sakın. Şimdi sahip olduğun bu doğal yetenek sen bile fark etmeden körelecek. 10, 20, 30 yıl sonra bir bakacaksın ki gerçeği suskunlukla inkar ediyorsun, sesini duyurmak istediğinde de kelimeleri yumuşatıp, cümleleri süslüyorsun.

Kendi ayaklarının üstünde durmaya başladığında korku, endişe, çekinme, utanma hissetmeden hem ne düşündüğünü hem de ne hissettiğini olduğu gibi ifade etmeye devam edebilecek misin? Ben yapamıyorum çok uzun zamandır. Bazen düşüncelerim cirit atıyor meydanda, duygularım yanmış, bitmiş, kül olmuş. Bazen de duygularım ipe diziliyor, düşüncelerim yer yarılmış, yerin dibine girmiş. An geliyor, beraber saklambaç oynuyorlar beni ebe yapıp. Fark ettin mi, şimdi bile, sana bile dürüst olamadım, suçu onların üstüne attım. Dedim ya, hiç kolay değil.

Hayata dair ipuclari da vermeyeceğim sana. Herşeyi kendin keşfedeceksin. Üzülmemen için hayattan aldığım dersleri anlatmayacağım sana. Üzüleceksin ki mutluluğun tadını alasın. Kaybedeceksin ki kazandığında gurur duyasın. Yalnız kalacaksın ki dostu bulduğunda bırakmayasın.

Hayal kırıklığına uğrama sana bir şey vermiyorum diye. Cimri ya da ketum değilim ben, sadece mümkun olanı verebildim….. Yuvarlak, ela gözlerin, çenendeki gamze benden. Bir de yasemin kokan tenin. “Bu kadarcık mı?” deme sakın. Dedim ya, verebilecek fazla bir şeyim yok, ne sana, ne de başkasına…….

Erken gitmem gerekirse buralardan hiç gocunmayacağım neden ben, niye şimdi diyerek. Gözüm arkada kalmayacak yarım kalanın ne olduğunu düşünerek. Yaşanmayan hayalleri, yaşanan kabusları dert etmeyeceğim. Çünkü ben hayatla hesaplaştım. Ondan çok şey aldım, ama borcumu da faiziyle ödedim silinmeyecek bir iz bırakarak.

Ne milyonların okuduğu bir kitap, ne de asırlarca çalınan bir beste. Ne hayranlıkla seyredilen bir heykel ne de klasikleşen bir film. Ne bir buluş, ne de bir keşif. Bunlardan çok daha önemli, çok daha özel bir iz bıraktım hayata.

Ben seni hayata verdim.
Hayatı sana.

No comments:

Orada bir blog var uzakta, o blog benim blogumdur....